Siyâset sadece bir eylem alanı değil, aynı zamanda hatırlama ve hatırlatma alanıdır da. Toplumsal hafızayı temsîlen insanların hayâtına, istikbaline zemin olacak gerçekliği hatırlatma..
Bilinir ki karman çorman hedeflerle kişi, grup veya dar zümrenin örgütlü yalanlarıyla paçavraya dönebilecek siyâsetin olmazsa olmaz erdemi doğruluk ve dürüstlüktür.
İnsanların doğruya varmasını baskılama amacıyla bir gerçek, halkın gözünden saklanabilir, farklı bir renkle sunularak yanlış bilginin etkileri genişletilebilir, bazı şeyler halının altına itilebilir, bu minvâlde yalana farklı tekniklerle daha ikna edici boyutlar da kazandırılabilir.
Hatta yapılan siyâset bir bütün olarak bir yalanın emrine âmâde kılınmış dahi olabilir…
Fakat yalanın sistematiği ne denli gelişmiş olursa olsun, “gerçeği” insanların zihninden ve gönlünden tamamen çıkartmak mümkün değildir.
Siyâset insanın insanca yaşayacağı bir dünya için yapılmalıdır ve bu nedenle siyasetçiden beklenen temel özellik, insanî değerlere sahip olmasıdır.
“Birbirimize daima gerçeği söyleyeceğiz. İsterse bu gerçek iyi veya kötü olsun, felaket veya mutluluk getirsin, fakat illa gerçeği söyleyeceğiz.” diye öğütleyen Gâzî Mustafa Kemâl’in yolunda işte “Özü bir, sözü bir” kavramının önemi hayâtî olduğu kadar gerçeğin ve iyilik yolunun şaşmaz taşlarındandır.